6 Aralık 2010 Pazartesi



Asit gibi tartışma!

Alman şarap uzmanları konuk oldukları İstanbul’da hayırlı bir tartışmaya vesile oldu...

Dünya, yemek konusunda büyük bir yarışın içinde. Bu konu bizdeyse umulmadık şekilde gelişmekte. Daha doğrusu erozyona uğramakta. Peki, kendi içimizde çözemediğimiz sorunlarla, tadı gittikçe bozulan geleneksel lezzetlerimizle özünde müthiş bir yemek mozaiğine sahip Türkiye yerini nasıl alacak? Bırakın dünyayı örneğin, simit saraylarına teslim olan simidin gerçek lezzetini yeni nesiller tadabilecek mi? Simit konusuna önümüzdeki günlerde tekrar geri döneceğim.

Gectiğimiz günlerde benimde katıldığım Wines of Turkey (WOT)’un İstanbul’da organize ettiği bir yemekte Almanya’nın önemli şarap otoriteleri ağırlandı. Çiya sofrasında düzenlenen davet işte tam da bu noktada önemliydi. Davet yemeğinin mönüsünü Çiya Sofrası’nın sahibi ve şefi Musa Dağdeviren hazırlamıştı. Çiya’yı belki bilirsiniz Çiya Sofrası’nda kebaplar ve Anadolu tencere yemekleri yapılır. Hakikaten şarap denilince akla gelecek türden bir yer değildir. Davete bu düşüncelerle ve merakla katıldım. Daha birinci sunum olan piyaz çorbası ve ona eşlik eden beyaz şarapla ben dahil tüm davetliler etkilenmişti. Gerçekten yemekler iyiydi. Özellikle bazı şarapların uyumları şaşırtıcıydı. Bence doğru bir seçim yapmıştı WHO. O kadar doğru bir iş yapmıştı ki, bu geceden iki önemli mesele ortaya çıktı

Birincisi, Alman gastronomi yazarları Dağdeviren’in yemeklerini büyüleyici buldu, etkilendiler. Ve bu güne kadar Türk yemekleri hakkında ne kadar az şey bildikleri ortaya çıktı. Zaten tanıtamadığımızı biliyoruz, ama bildiklerinin dönerden ibaret olması konunun vahametini bir kez daha ortaya koydu. Bu kişiler Almanya’da yolda yürüyen herhangi birileri değil. Yeme içme konusunda akla gelen önemli isimler. WHO ise bu işin önemli bölümünü şimdiden üstlenmiş gibi, en azından yakın gelecekte yemeklerimizin ve şaraplarımızın tanıtımı konusunda epeyce yol alacağa benziyor.

İkinci mesele ise, masaya gelen elmalı dolma için Musa Dağdeviren’e “Dolma, Osmanlı saray yemeklerinden değil mi?” sorusuyla filizlendi. Ve bu soru, ileriki günlerde tahminim yararlı bir tartışma başlatacak cevaba vesile oldu.

“Saray Mutfağı yoktur!”

Musa bey oldukça yumuşak bir uslupla başladığı cevabı bitirdiğinde gözlerinde meydan okuyan bir kıvılcım vardı. “Efendim kavundu, ayvaydı, elmaydı bu meyvelerin dolması için hemen “saray yemeği” derler ama saraydan bize kalan tek bir reçete bile bulamazsınız”. Yediğim lokmayla bunu duyduğumda tıkanıyordum az kalsın. Bu güne kadar yazılan çizilen ne varsa yerle bir ediyordu. Aklımdan hızla, “Osmanlı yemeği değil, Osmanlı Saray Yemeği” diye altını çizen yazarlar, “Kanuni Sultan Süleyman’ın davet mönüsü reçeteleri” diyerek söze başlayan şefler geçti. “Nasıl ama Musa bey, peki ya Asitane?” diye sordum. İşte Musa Dağdeviren’in bana verdiği cevap ve mönüsü saray yemeklerinden oluşan ünlü restoran Asitane’nin kurucusu Engin Türker’in buna yanıtı...

Musa Dağdeviren/Çiya

“Biz yemek yapıyoruz işin mutfağındayız ama aynı zamanda yemek kültürümüz üzerine çok ciddi araştırmalar da yapıyoruz. Bir yayınımız var “Yemek ve Kültür” diye. Konunun uzmanları çalışyor, araştırıyor. Sarayda bir çok alışveriş listesi ve mönü bulabilirsiniz belki. Ama bir tek tarif bulamazsızın. Saraydan çıkma diye adlandırılan yemekler halkın yaptığı yemeklerdir. Saray yemeği tarifleri bulmak mümkün değildir. Elbette saraydaki malzeme boldur ama saray mutfağı diye bir şey de yoktur!

Engin Türker/Yemek araştırmacısı-Öğretim Görevlisi-Asitane yemek danışmanı ve kurucusu

“Bizi sonuçlara götüren kayıtlara “yok” demek nasıl bir durum anlayabilmem mümkün değil! Dönemin davetlerine katılan elçilerin kendi ülkelerindeki yazılı belgeleri yani sivil kayıtları bir tarafa bırakıyorum. Ki, bunlar yüzlerce yemekten bahseden önemli belgelerdir, Topkapıda’ki kaynaklar bizi sonuca zaten götürüyor. Bu konuda ihtisas yapmış kişilerin saray kayıtlarından çıkardığı önemli kitaplardan da görüyoruz. Saray mutfağının halk mutfağından farkının olmadığını söylemek bu kayıtların tamamını yok saymak inanılmaz. Örneğin, 1539’da yazılmış Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Sultan Beyazıt ve Cihangir için hazırlattığı sünnet törenindeki yemekleri konu alan Semih Tezcan’ın “Ziyafet Defteri” kitabı bize o davetteki tüm yemekleri ayrıntılı olarak anlatır. Onlarca belge sayabilirim. Dönemin halk mutfağının saray mutfağı ile ilgisi yoktur. Mısırdan özel gelen amberbu pirinci, Cenova pirinci (malzeme listesi o kadar uzun ki) gibi bir çok malzemeyi halkın bulması zaten mümkün değildi. Saray mutfağı diye bir şey vardır ve 600 senelik saray mutfağını yok sayarak “halk mutfağı” demenin hiç bir anlaşılır tarafı yoktur.

Ne dediler?

Vedat Başaran /Araştırmacı-Yazar

Osmanlı mutfağı konusunda yapılan yorumları anlayabilmek için bir çok faktörün incelenerek değerlendirilmesini yapmak gerekir. Fakat açık olan bir şey var ki saray tarafından hazırlanmış yemek tariflerini kapsayacak bir yemek kitabı bulunmamaktadır. Hatta Osmanlı mutfağı ismi altında yazılmış bir kitap da bulunmamaktadır. Varolan yemek kitapları aşçı mektebi, ev kadını veya melce üt tabbahin(aşçıların sığınağı) gibi kitaplar bulunmaktadır. Bunlara birkaç yemek kitabını ekleyerek en azından bu topraklarda 19 yy başlarında kayıt altına alınmış tarifleri okuyabilmekteyiz. Bunun dışında yemek isimlerini çeşitli kaynaklardan okumak mümkün. Yapılan yorumlar daha çok bu yemek isimlerinden hareket edilerek ampirik uygulamalarla karşılaştırılarak yapılmaktadır.

19.yy da sarayda verilen davet mönülerini incelediğimizde bir çok yemeğin alafranga yemek olduğu da görülmektedir. Sektör bu durumda alafranga yemekleri asla saray yemekleri arasına katmamıştır. Bu nedenle belirli bir dönemi ve siyasi erki tanımlamak için Osmanlı yemekleri kavramı daha doğrudur.

Osmanlı saray yemeklerini keskin bir şekilde halk mutfağından koparmak olası değildir. Fakat kullanılan malzemeler açısından belirgin bir ayırım yapmak mümkündür.

Adnan Şahin/Anadolu Halk Mutfağı Derneği Başkanı

“Saray mutfağı yoktur” cümlesine karşıyım. Helvahaneyi, Kuşhaneyi ve sarayın tüm mutfakla ilgili bölümlerini özellikle 16, 17, 18.yy dan kalan tüm belgeleri, saraya getirtilen malzemelerle, sadece saray için yetiştirilen tüm ürünleri yok saymak kimsenin işi değil. Kullanılan farklı malzemelerle saray ve halk mutfağı kendiliğinden farklılaşır zaten. O dönem halkının sarayda yapılan yemekleri yapabilmesi ulaşamayacağı malzemeler sebebiyle zaten mümkün değildi. Bugün, belki de “Saray mutfağı doğru yorumlanıyor mu?” diye sormalıyız.

Bu şaraplar gelecek vaat ediyor!

10 şarap tadıldı gecede. Benim için gecenin yıldızı Selendi’nin üç üzümün kupajindan hazırladığı Selendi/Cabarnet Sauvignon, Shiraz, Merlot, Cabernet Franc 2008 idi. Kocabağ/Emir 2009 ve Kavaklıdere/Tatlı sert Beyaz 1999’u da oldukça başarılı buldum.

Devamını Oku

5 Ekim 2010 Salı


Kış ayının üç değerli hasadı... Nar, Ayva ve Kestane

Nar, kestane ve ayva... bize kışı belki de en çok hatırlatan üçlü. Doğa, ihtiyaçlarımıza göre ürün veriyor. Nar ve ayva yeni yeni tezgahlarda yerini almaya başladı. Kestane ise başladı başlayacak... Ormanlık alanlarda kendiliğinden dallardan düşmeye başladı bile. Fotoğraftaki kestaneleri Ergun’la birlikte Ağva dönüşü topladık mesela. Birbirleriyle mevsim dışında tamamen ilgisiz olan bu üç meyvenin ortak yönlerine biraz değinmek istiyor ve kış aylarında kendi mutfağımdan eksik etmediğim, mutlaka yaptığım lezzetlerini paylaşmak istiyorum sizlerle.
Bu üç meyveninde ilk ortak yönü, Osmanlı yemek kültüründeki yeri. Saray mutfağında bu üçlüyle yapılan yemek ve tatlıların sayısı bir hayli fazla. İkinci ortak özellikleriyse, onları yemek birazıcık eziyetli. Kestaneyi pişirmeden yiyemezsiniz, pişirilmesi ile ayrıca zordur zaten. Narı soymak, tek tek tanelerini çıkarmakla uğraşmak... Ayva desen aynı şekilde. Özellikle kurusuna denk gelirse insan öyle bir yutkunma zorluğu yaşar ki, bir daha nefes alamayacak zanneder kendini. Yani üçünü de farklı sebeplerden de olsa yemek biraz güç. Ve son olarak en önemli ortak özellikleri: hepsinin de sağlık açısından faydası! Tek tek yararlarını yazmaya kalksam liste oldukça kabarık olur emin olun. Ama kısaca sindirim sistemine, soğuk algınlığına iyi geldiklerini söyleyebilirim. Özellikle ayva cilt için son derece değerli bir ürün. Birçok cilt rahatsızlığına iyi geliyor. Kestane ise mineral deposu. İçerdiği bir çok mineralle ciddi sağlık kaynağı. Nar ise gençlik iksiri denebilecek kadar önemli bir “antioksidan”. Ayrıca (en azından bildiğim kadarıyle) her üçüde her şeye rağmen hala mevsiminde hormonsuz doğal olarak yetişiyor. Yani bu üçlüyü mevsimi bitene kadar olabildiğince bol tüketmekte fayda var. Tabi ki en iyisi ne kadar eziyetli de olsa onları taze olarak tüketmek. Ancak bu üç meyvenin, kışın mutfağımdan asla eksik etmediğim lezzetleri vardır: Kestane marmeladı, nar sosu ve ayva preservesi. Her birinin yapımı basittir. Bu üç meyveyle onlarca lezzetli tarif sıralayabilirim. Ancak bu üçü benim için çok kıymetlidir. Kestane marmeladını kahvaltıda ve akşamüzeri çayında bisküvite sürerek denemelisiniz. Nar sosu chessecake, pasta, süzme yoğurt, dondurma gibi uygun olan yiyeceklere büyük lezzet katıyor deneyince sizde vaz geçemeyeceksiniz. Ayva preservesi için bir Akdeniz geleneği diyebilmek mümkün. İspanyolların özellikle peynirle birlikte tükettiği jölemsi bir yiyecek, tıpkı marmelat gibi. Ben ayvanın peynirle olan birlikteliğini büyüleyici buluyorum. Ayva reçeline ve marmelatına yakışan özel peynirler vardır. İzmir tulumu, Parmesan ve Manchego gibi. Tatlı tuzlu lezzetlerle aranız iyiyse bundan daha iyisini bulamazsınız emin olun!

Kestane Marmeladı

Yarım kilo kestane
1 yemek kaşığı pekmez
1,5 su bardağı kahverengi toz şeker
1,5 su bardağı su
1 adet çubuk vanilya veya bir kaç damla likit vanilya (arzu ederseniz)

Kestaneleri soyup ılık suya alın ve bir iki saat bekletin. Bu sürenin sonunda kestanelerin üzerindeki zarları rahatlıkla çıkacaktır. Hepsini temizleyip üzerini örtecek kadar su ile doldurup ocağa alın ve en az bir saat kısık ateşte haşlanıncaya kadar pişirin. Bu sürenin sonunda kalan suyunu süzün ve birbuçuk bardağı su, pekmez, şeker ve vanilya çubuğunu kesip içindeki vanilyayı içine koyarak kısık ateşte kaynayana kadar pişirin. Kaynayınca malzemeyi blenderdan geçirin. Tamamen pürüzsüz olana kadan iyice ezin. Tahta bir kaşıkla karıştırıp temiz kavanozlara alın. Soğuyunca kapaklarını sıkıca kapatın, serin bir yerde saklayın.


Nar sosu
4 su bardağı nar suyu
½ su bardağı toz şeker
1 çubuk tarçın
¼ limon suyu (nar suyunuz ekşiyse gerek yok)
1 tatlı kaşığı mısır nişastası (gerekirse)

Nişasta hariç tüm malzemeyi kısık ateşte 45 dk kadar pişirin. Bu sürenin sonunda kıvamına göre mısır nişastasını 1 yemek kaşığı soğuk suda eritip yavaş yavaş sosa katın. Sosunuz nişastanın tamamına ihtiyaç hissetmeden istenilen kıvama gelirse kapta kalan nişastayı eklemeyi kesip sosu hızlı hızlı karıştırın ve ateşten alın. Unutmayın ateşten aldıktan sonra kıvam bir parça daha katılaşacaktır.

Ayva Püresi
6 adet ayva
1 adet çubuk tarçın
2-3 adet karanfil tanesi
2 su bardağı toz şeker
çeyrek limon suyu

Ayvaların kabuklarını soyup dörde bölün ve çekirdekleriyle birlikte içine çubuk tarcını, karanfili atıp bir tencereye alın. Üzerini üç dört parmak geçecek kadar su koyup yaklaşık bir saat iyice haşlayın. Bu sürenin sonunda suyunu iyice süzüp, tarçın çubuğunu çıkartın ve ince bir kevgirden ezerek geçirin ve başka bir tencereye alın. Üzerine şekerini ekleyip 30 dakika kısık ateşte sık sık karıştırarak pişirin. Ocaktan almadan önce son on dakika sürekli karıştırmalı ve püreyi hamur gibi toparlamalısınız. Bu sürenin sonunda porselen kare veya dikdörtgen bir kaba aktarıp üzerine yağlı kağıt serin. Yağlı kağıdı elinizle yüzeyini yavaşça düzelterek hafifçe bastırın. Soğuyunca buzdolabına kaldırın. En az 48 saat dinlendirin. Bu sürenin sonunda yağlı kağıdı dikkatlice üzerinden çekip alın ve kabı bir strechle veya kapakla kapatın. Dilimler halinde keserek kullanabilir veya kaşık kaşık alarak servis yapacağınız tabağa aktarabilirsiniz. Bu püre aylarca bozulmadan buzdolabınızda kalacaktır.
Devamını Oku

26 Nisan 2010 Pazartesi


İlkbaharda yabani ot pişirilir!

Bahar ayları, yabani otların taşın, toprağın arasından hızla göğe yükseldiği aylar. Özellikle İlkbahar, lezzeti müthiş onlarca yabani otu sofralarınıza getiriyor... Kimisinin sadece on onbeş gün, kimisinin ise en çok bir ay kadar sürdüğü bu kısa zamanı iyi değerlendirmeli, bol bol ot pişirmeli. Giritli babannem, sağlık için her sene mutlaka şevketibostan, ısırganotu ve radikanın sezonu bitene kadar yenilmesi gerektiğini söylerdi. Bu otlardan hangi miktarlarda yenildiğinde sağlık açısından işe yarıyor bilmiyorum ama ailece kollestrol düzeyimize bakılınca işe yaradığı kesin! Tabi bu otları yemek damak alışkanlığı. Bu lezzeti ilk kez tadan birinin kendi damak alışkanlıklarına uygun bir yabani otla tecrübe etmesi çok önemli. Zira tüm otların lezzeti farklı farklı. O yüzden ilkbahar aylarını kaçırmamak kendi lezzetinizi yakalamak için çeşitli otlar deneyerek denemeler yapmalısınız. Bahar zamanları bolca ot tüketmek benim için küçüklükten gelen vazgeçilmez bir alışkanlık. E tabii, haliyle bu otları ayıklayıp pişirmek de o kadar basit ve sıradan geliyor ki, arkadaşlarımın ben mutfakta çalışırken meraklı gözlerle izlemelerini keşfettiğimde anladım ki, hangi otla neler yapılabileceği konusunda çok kişinin bir fikri yok. O yüzden bu haftayı, tam da bolca yabani ot bulabileceğiniz ilkbahar döneminde bu konuya ayırmak istedim. Umarim keyifle okur, ama daha da büyük bir keyiflle hazırlıklarını yapıp, beğeniyle yersiniz...

NEREDEN ALINIR?

Yabani otlar Anadolunun hemen her bölgesinden olsada, çeşit olarak en çok Ege bölgesinde bulunuyor. Ancak İstanbul’da da rahatlıkla bulabileceğiniz otlar var. Eğer bahar aylarında yolunuz Ege tarafından geçerse özellikle Ayvalık, Alaçatı gibi yerlerin pazarlarından güvenerek alın. Yola dayanacaktır ama çok da fazla bekletmeye gelmez. İstanbul’da ise en çok Kadıköy pazarında olmak üzere, Sarıyer ve Beşiktaş pazarında da bazı çeşitlerini bulabilirsiniz. Satın alırken dikkat edin yapraklarda kir, pis ve minik bitler olmasın. Yaprakları yemyeşil, taptaze otları satın alın. Örneğin şu aralar İstanbul’da ısırgan, çiriş, sarmaşık, tere ve yabani semizotu bulabilirsiniz.

TENCEREYE GİRMEDEN ONCE

Aşşağıda ilkbaharda bulabileceğiniz yabani otlarla, ne yapabileceğinizi gösteren bir şema çizdim. Bu şemada daha sıklıkla bilinen ve bulabileceğiniz otları dahil ettim. Bu liste, ilkbahar aylarında bulunabilecek otların sadece küçük bir bölümünü oluşturuyor. Sanırım bu şema, ilgilenenler için iyi bir rehber olacaktır. Mevsim manavlarında da elbette bulabilirsiniz ama semt pazarlarında veya bahçesindeki otları satan küçük sokak arası tezgahlarda bu otları bulabilmeniz daha kolay olacaktır. Sadece bilmeniz gereken yabani otlar filtre gibidir o yüzden yol kenarında ve sanayi bölgelerinden asla toplanmamalıdır. Kırsal bölgelerde ve temiz yerlerde yetişmiş olanları bulmalısınız. Seçtğiniz veya bulabildiğiniz ot hangisi olursa olsun ilk yapılması gereken ayıklayıp temizlemek. Bu konuda hiç bir fikriniz yoksa daha ziyade ebegümeci veya ısırgan gibi temizlemesi uğraştırmayacak otları seçebilirsiniz. Yemek yapan hemen herkez eminiz ıspanak ayıklıyordur. İşte diğer köklü otlara aynı ıspanak muamelesi yapabilirziniz. Örneğin sarmaşık otu.. Sarmaşık otu köklü bir bitki. Kökünden temizleyip, yan yapraklarından bozulan veya sararanlar varsa koparıp atmanız gerekecektir. Önemli olan en körpe yapraklarını kullanmak zaten, lezzet işte bu körpe yapraklarda saklı. Hangi yabani ot olursa olsun ilk aşama düzgün ve pürüzsüz yaprakları yıkama kabına alıp bol suda temizlemek. Ardından ise blanşe etmeniz gerekir. Blanşe etmek herhangi bir otu kaynar suda bir iki dakika bekletip soğuk suyun altında pişirme işlemini sonlandırmaktır. Daha sonra ise haşlama salatasını yapacaksanız tekrar ama bu kez bir miktar tuz atılmış kaynar suya koyup istediğiniz yumuşaklığa gelene kadar kaynatmalısınız. Kavurma, omlet veya farklı bir yemek yapacaksanız yine blanşe edip bir kevgirde hazır bulundurmalısınız da sonra ise kaldığınz yerden devam edebilirsiniz.

ZEYTİNYAĞI OLMAZSA OLMAZ

Ot yemeklerinde kullandığınız ottan belkide daha da önemli olan tek bir malzeme vardır: Zeytinyağı! Salata veya kavurma hiç fark etmez çok çok iyi kalite saf zeytinyağı kullanmadığınız sürece otlardaki gerçek lezzeti yakalayamazsınız. Girit mutfağı ot konusunda en geniş yelpazeye sahiptir ve Giritliler için herhangi bir ot yemeğindeki zeytinyağı yemeğin yapı taşıdır. Salata olarak yenilecek haşlanmış otlar ılıkken zeytinyağı ile harmanlanır. Limon eklenmeden servis tabağına alınıp sofraya getirilir. Limon eklemek isterseniz bunu kendi tabağınızda yapmalısınız. Bir otun lezzetini en iyi zeytinyağı ile harmanlanınca alırsızın. Bazı otlara ise biraz sirke ekleyebilirsiniz.

NELER YAPILABİLİR?

Limon ve unla terbiyeli tercihen kuzu etiyle pişirilebiler. Bu şekilde hazırlanılan şekvetibostan veya yabani kuşkonmaz bugüne kadar yemediyseniz farkılyla ve lezzetiyle oldukça etkileyecektir. Tabiki yabani otun en güzel hali haşlanmış salatasıdır. Ayrı ayrı veya bir kaç farklı otla hazırlayacağınız karışık ot salatası, mükekemmel olacaktır! Zeytinyağı ile servis edilen haşlanmış otların yanında ayrı sosluklarda arzu ederseniz sarımsak ve limon suyu ya da biraz yoğurt ile hafifletilmiş mayonezle servis yapabilirsiniz. Ya da örneğin ısırgan otu ile kavurma yapmak istediniz... Isırganlar temizlendi, yıkandı ve blanşe edildi... Daha sonra iki parmak kalınlığında keskin bir bıçakla kesip az zeytinyğında sotelenmiş kuru veya taze soğanla birlikte sürekli karıştırarak otu iyice pişirmek gerekir. Eğer lezzeti biraz yumuşatılmak istenirse içine bir miktan ıspanak ilave edilebilinir. Ayrıca başemel sosla birlikte üzerine bol peynir rendesi koyup fırınlayabilir veya pilavlara ekleyebilir veya börek yapabilirsiniz. İlkbaharın sunduğu bu müthiş lezzetleri kaçırmayın!

İlkbahardaki Yabani Otlar

Arap saçı - Etli veya zeytinyağlı yemeği

Asker otu – Karışık ot kavurma veya böreklerde

Ballıbaba – Kavurma-börek

Ak pazı – Yemek kavurma, pilav ve sarma

Deniz otu – En körpe filizlerinden çiğ olarak salata

Tere – çiğ olarak salatalarda ve çorba

Yabani semizotu – Çiğ olarak salatası veya zeytinyağlı yemeği

Şevketi bostan – Terbiyeli etli yemeği, zeytinyağlı yemeği, yumurtalı kavurması

Labada (çiriş) – Börek, pilav, kavurma

Madımak – çiğ olarak salata veya çorba

Ebegümeci – Haşlama salata veya zeytinyağlı yemek-börek

Isırgan - Haşlama salata veya zeytinyağlı yemek-börek

Hodan – Kavurma, çorba veya pilav

Sarı filiz , Hindiba, Hardal otu ,Turp otu, Radika – Haşlama salatası

Devamını Oku

30 Ekim 2009 Cuma


Taze Hurma zamanı

Şimdilerde tüm tezgahlarda taze hurmaları görüyorsunuzdur. Japon, Cennet veya Trabzon hurmasş olarak da biliyor olabilirsiniz. Aslında bildiğimiz ‘hurma’ ile bir akrabalıı yok bu meyvenin. Portakal renkli, hassas dokulu, domates büyüklüğündeki bu de meyvelerin Anavatanı aslında uzakdoğu. Türkiye’de Karadeniz sahillerinde yetiştişiyor. Lezzetini hiç denediniz mi ya da bu enteresan meyveden tatlş yapmak konusunda hiç deneyiminiz oldu mu? Lezzetli bir meyve. Tatlı ve lif oranı yüksek. Potasyum, kalsyum, fosfor açısndan son derece zengin. Mevsimi geldiğinde bolca tüketmekte fayda var. Oldukça vitaminli. Hatta kansere karşı dahi koruyucu olduğunuşünülmekte.

Peki taze hurmayla neler yapılabilinir? Reçeli, marmelatı ve payları ve de belki pelte veya muhallebisi. Hatta tart, sorbe ve muslar hazırlayabilmek mumkun. Biraz diri olanlarıyla acı ve tatlı soslarla yeşil yapraklı salata malzemeleriyle ki bu semizotu ve ıspanak olabilir salatasını. Aslında bu malzeme bir çok tarif için uygun bir zemin oluşturuyor.

Yapacağınız tarife göre taze hurma seçimi önemli. Çünkü ‘taze hurma’ her 24 saatte bir çok hızlı olmasa da yapısını değiştirir. Her gün bir öncekinden daha yumuşak olur ve olgunlaşır. Bu yüzden satın alırken en dirilerini alıp oda sıcaklığında yumuşamasını beklemelisiniz. Eğer taze olarak tüketecekseniz 5-6 gün olgunlaşıp yumuşaması için yeterli. Bu süre marmelat, pelte ve sorbe için de uygun ancak tatlılarda kullanıp reçelini yapacaksanız yine yumuşak fakat biraz daha dirice olmasına dikkat edin. Önce kabuğunu zar gibi soyun, içindeki yumuşak ve kaygan bir zırhla kaplı 4-5 adet kahverengi çekirdeğini çıkartın ve meyveleri kullanıma hazırlayın.

Taze Hurmalı Kek

2 su bardağı elenmiş un

1 çay bardağı mısır nişastası

1 su bardağı pudra şekeri

1 çay bardağı süt

1 çay bardağı zeytinyağı

3 yumurta sarısı

3 yumurta akı

1 tutam tuz

1 su bardağı taze hurma püresi (yaklaşk 3 adet)

1 portakal kabuğu rendesi

1 paket vanilya tozu

1 paket kabartma tozu

Portakalın kabuğunu rendeleyin. Bu arada hurmaları yıkayıp kabuklarını soyun ve blenderdan geçirip püre haline getirin. Derin bir kapta üç yumurta sarısı ve pudra sekerini iyice çırpın. İçine zeytinyağı ve sütü ekleyip hızla mikserle çırpmaya devam edin. Taze hurma püresini ekleyin. Bir kaba elediğiniz nişasta, un, kabartma tozu ve vanilya tozunu koyup iyice harmanlayın. Bu karışımla diğer karışımı yavaşça el çırpıcısıyla karıştırın. Bir başka kapta biraz tuz ile üç yumurta akını iyice pofuduk hale getirin. Kek hamuruna önce portakal kabuğunu ve son olarak da kar gibi yumurta beyazını havalandırarak kek hamuruna ilave edin. Yağlanmış derin ve orta boy ortası delik bir kek kalıbına koyup 160 derecede ısıtılmış fırında 1 saat pişirin.

Taze Hurma Suflesi

2 kahve fincanı krema

100 gram beyaz çikolata

2 limon kabuğu rendesi

yarım su bardağı hurma püresi (yaklaşık 2 adet)

3 yumurta sarısı

3 çorba kaşığı toz şeker

5 yumurta akı

Fırını 200°C deısıtın. Kremayı, beyaz çikolata ile benmaride eritin. 3 yumurta sarısını hızla çırparak yavaşça ekleyin ki yumurtalar pişmesin. Şekeri de ilave edip ocaktan alın ve çarparak havalandırıp biraz ılınmasını sağlayın. Hurma püresini ve limon kabuklarını ekleyip iyice çırpın. Bu arada yumurta aklarını bir çimdik tuzla iki katı olana kadar çırpın. Pofuduk hale getirdiğiniz yumurta aklarını ekleyin ve 10 ila 14dakika arası sufle kaplarınızın buyuklugune gore pisirin. Bu tarifle normal ebattaki kaplarla 14 dakikada 5 adet sufle hazırlayabilirsiniz.

Devamını Oku

17 Eylül 2009 Perşembe




ŞİMDİ BALIK ZAMANI
Balık avlanma yasağı Eylül gibi tüm kıyılarımızda son buluyor, balık tutkunları için en güzel mevsim! Genellikle deniz suyunun soğuk olduğu kış dönemlerinde vücutlarındaki yağ oranın artması ile doğal olarak en lezzetli balıkları işte tam da bu dönemde bulabilmek mümkün. Kış döneminde iyice yağlanan özellikle iri boy balıkların lezzetine doyum olmadığı bir gerçek. Ancak, bir taraftan artan nüfus, bir taraftan bilinçsiz avlanma ve en önemlisi ise küresel iklim değişikliği sonucu her dönem balık bolluğu yaşayan bizler bile her an balık sıkıntısı çekebiliriz. Görüştüğüm bazı deniz ürünü ithalatı yapan şirket yetkilileri durumun kötüye gideceğinden bahsediyor. Denizlerimizde şu zamana kadar sıkıntısını çekmediğimiz barbun balığı ve ahtapot dahil, bir çok deniz ürününü artık ithal etmek durumunda kaldığımızıda öğreniyorum yetkililerden. İstanbul’da dört mevsim lezzetli balık bulunuyor aslında, henüz durum çok kötü değil. En azından biz henüz fark etmiyoruz...

BALIKLARI MUTLAKA ETİNE GÖRE,
TAVA YADA IZGARA OLARAK PİŞİRİN

Ağustos ayında başlayan lezzetli Lüferleri Eylül ayında da pişirebilirsiniz. Izgara veya mangalın çok yakıştığı lüferbalığı bol yağlı bir balık olduğundan yanında bol yeşillikler ile servis edin, tavasını denemeyin bile. Haziranda başlayan Sardalya’nın kesinlikle en lezzetli zamanı Eylül sonuna kadardır. Pilaki, tava, buğlama gibi çeşitlerini yapabilirsiniz. Sardalyaye taze baharatlar çok yakışır aklınızda olsun. Kılıç balığının Eylül ayında başlayan yaklaşık üç ay kadar süren döneminde tezgahta ne zaman bulursanız sakın kaçırmayın hemen alın. Aralarına defne, soğan ve biber ile tatlandıracağınız şişi en güzel yemeğidir. Eylül, Ekim ayında tezgahlarda bol bol göreceğiniz Marmara sularından çıkan istavrit ve tekir balığının en verimli dönemidir. Mısır unu ile unlayarak tavasını yapabilir, una ilave kırmızı biber, kekik gibi baharatlar ekleyerek değişik aromalarla farklı lezzetler yakalayabilirsiniz. Ağustos ayında başlayan Palamut Kasım sonuna kadar devam eder. Takoz şeklinde kestirip tavasını, ızgarasını veya taze kekik ve defne yaprağı, bol domates ile fırında değişik yemeklerini yapabilirsiniz. Kırmızı etli balık olduğundan patates püresi yanına çok yakışacaktır. Barbunya, eşkina, torik, mercan gibi balıkları rahatlıkla tüketebilsiniz. Levrek denizden çıkan ve tüm pişirme tekniklerinde en iyi sonucu veren bir balıktır. Ancak Eylül ve Ekim ayı yiyebileceğiniz en iyi levrekleri sofranıza sunar. Tava balıklarını yaparken, tavada kullanacağınız yağ balığın ağırlaşmaması için çok önemlidir. Bunun için ayçiçek yağını tercih edin. Tabi balığı kızartmak için zamanlama da bir o kadar önemli. Yağ kesinlikle kızmış olmalı ama asla yanmamalı. Ayrıca servis tabağına almadan tavadan çıkrdığınız balıkları bir peçete üzerine koyup üzerindeki fazla yağın süzülmesini sağlarsanız balık daha da lezzetli olur. Eğer biraz değişiklik isterseniz, tavaya balıkları atmadan önce bir limonu dörde bölüp kızartma yağının içine atıp, kekik, kimyon ve defne gibi baharatlar ekleyip balığa oldukça güzel bir aroma katabilirsiniz. Ancak dikkatli olun çünkü, limon yağı üzerinize sıçratabilir. Garnitür olarak haşlanmış kabak, havuç, patates veya kremalı ıspanak, patates salatası gibi lezzeti balıkla uyumlu, aroması ile balığı bastırmayan sebzeleri tercih edebilirsiniz. Tabi tüm yaratıcılık gücünüze açık koca bir tabak salatayı da unutmayın. Afiyet olsun!
Devamını Oku

MEVSİMİNE GÖRE YABANİ OT ve YEMİŞLER

İLKBAHAR

Arap saçı, asker otu, ballıbaba, böğürtlen, ak pazı, acı ot, yabani asma, tere, sarımsak otu, semizotu, şevketi bostan, kara hardal, hardal, labada, madımak, deniz teresi, erguvan, sarı filiz, gül, haşhaş, ısırgan, hindiba, hodan, hoşkıran, turp otu, radika, sirken, dağ çileği, ak pazı, çiğdem, çiriş, deniz börülcesi, fıstık

YAZ

Kaya koruğu, kızılcık, kuzukulağı, tarhana otu, stifno, sirken, badem, çam fıstığı

SONBAHAR

Yabani kereviz, kuşburnu, labada, kuzukulağı, tere, frenk üzümü, hodan, hindiba, tarhana otu, turp otu, radika, stifno, sirken, ahududu, ak pazı, böğürlen, çiriş, fındık, ceviz, çam fıstığı, antep fıstığı

KIŞ

Sarmaşık, kardelen, cibez, kestane
Devamını Oku

16 Eylül 2009 Çarşamba

HANGİ MEVSİMDE HANGİ SEBZE-MEYVE

OCAK

Sebze: Balkabağı, lahana, kabak, karnıbahar, pancar, havuç, kereviz, pırasa, kırmızı turp, pazı, ıspanak, brokoli,

Meyve: Nar, portakal, ayva, greyfurt, elma

ŞUBAT

Sebze: Balkabağı, kabak, lahana, kereviz, pırasa, kırmızı turp, pazı, ıspanak, brokoli,
karnıbahar, havuç
Meyve: Nar, portakal, ayva, greyfurt, elma, muz

MART

Sebze: Kabak, pırasa, kırmızı turp, pazı, ıspanak, brokoli, karnıbahar
Meyve: Muz, elma, limon

NİSAN

Sebze: Pazı, ıspanak, taze soğan ve sarımsak, kuşkonmaz, bakla, marul, sakız enginarı
Meyve: Yeşil erik, çağla badem, limon

MAYIS

Sebze: Bayrampaşa enginarı, sakız enginarı, pazı, bakla, patates, çalı fasulye, ıspanak, patlıcan, sivri biber, dolmalık biber, asma yaprağı, taze soğan ve sarımsak, bezelye,
Meyve: Yeşil erik, Çilek, Malta eriği, dut

HAZİRAN

Sebze: Bayrampaşa enginarı, sakız enginarı, kabak, bakla, patates, çalı fasulye, semizotu, asma yaprağı, bezelye, patlıcan, sivri biber, dolmalık biber, asma yaprağı, taze soğan ve sarımsak,
Meyve: Erik, kiraz, dut, kayısı, şeftali

TEMMUZ

Sebze: Bayrampaşa enginarı, domates, salatalık, kabak, bakla, patates, taze fasulye, semizotu, asma yaprağı, patlıcan, sivri biber, dolmalık biber, taze soğan ve sarımsak, bezelye, barbun fasulye
Meyve: Kayısı, kavun, karpuz, şeftali, ahududu, vişne

AĞUSTOS

Sebze: Domates, salatalık, kabak, bakla, patates, taze fasulye, mısır, semizotu, patlıcan, sivri biber, dolmalık biber, kırmızı biber, barbun fasulye
Meyve: Kayısı, kavun, karpuz, şeftali, ahududu, vişne, üzüm, böğürtlen

EYLÜL

Sebze: Domates, salatalık, kabak, bakla, patates, mısır, patlıcan, kırmızı biber, pazı, mantar
Meyve: Kavun, karpuz, nektarin, vişne, üzüm, böğürtlen, mürdüm eriği, incir

EKİM

Sebze: Ispanak, pazı, mantar, yerelması, pırasa, yeşil yapraklı salata malzemeleri
Meyve: Kavun, karpuz, nektarin, vişne, üzüm, böğürtlen, mürdüm eriği, incir

KASIM

Sebze: Pazı, kabak, balkabağı, karnıbahar, yerelması, pırasa, yeşil yapraklı salata malzemeleri
Meyve: Kestane, mandalina, hurma, nar, armut, greyfurt

ARALIK

Sebze: Pazı, kabak, lahana, balkabağı, karnıbahar, yerelması, pırasa, yeşil yapraklı salata malzemeleri, kereviz, havuç, kara lahana
Meyve: Elma, kestane, mandalina, hurma, nar, armut, greyfurt, portakal
Devamını Oku